Gunlugume Hosgeldiniz..

Bes yasimdan beri gunluk tutuyorum. Bu blog oburlerinden ayri olarak sadece ic dunyami aktardigim bir gunluk degil, ayni zamanda kizim Eda ve esim Volkan'la olan hayatimdan da alintilari iceriyor. Buraya yazma amacim ilerde unutulmamasini diledigim acizane hayatimin bazi kesimlerinin kayida gecmesidir.


31 Mar 2010

Sicak Salata

Isten, okuldan yorgun mu geldiniz,yemek yapmaya useniyor musunuz? Ders calisirken caniniz guzel ve cabuk bir oglen yemegi mi istedi?  Iste size cabuk ve cok lezzetli bir salata tarifi..
Iki yumurtayi suda haslayin.  4-5 tane kiraz domatesi ikiye bolun ve bir tavaya zeytin yagi koyup domatesleri kesik yerleri asagi gelecek sekilde tavaya dizip uzerlerine tuz ekeleyin, domatesler porsuyene kadar pisirin.  Domateslerin parcalanmamasina dikkat edin, iyice pismesinler, sadece yumusasinlar yeter. Salata yapacaginiz kabin icine halkalar seklinde dogradiginiz yumurtalari ve domatesleri ekleyin. Dilerseniz icine dilimlenmis avakodo ve guneste kurutulmus domateslerden de ekleye bilirsiniz. Uzerine taze maydonoz dograyin. Taze ogutulmus karabiber, pulbiber, kimyon (yumurtaya kimyon inanilmaz guzel yakisiyor)  ve birazda kekik ekleyip biraz da zeytin yagi, ustunede limon suyu sikin..Birguzel karistin, salataniz hazir.
Salatanin yanina ekmek kizartin tost makinasinda..Bir dis sarmisagi ortadan ikiye kesip sicak ekmeklerin uzerine surun. Parmaklarinizi yiyeceksiniz..

28 Mar 2010

Kahvaltilik fikirler..

Kahvaltida sade peynir zeytin yemeyi hic sevmem, helede haftasonu kahvaltisiysa, insan ailecek soyle daha ozene bezene hazirlanmis bir sofra istiyor..E tabi o isi yapmakta bana dustugu icin hem cabuk hemde lezzetli fikirler uretmem gerekiyor..
Dunde oyle oldu, tatli bir pazar sabahiydi..Ne yesek diye dusundukten sonra, karar bana birakildi ve girdim mutfaga..Sade tost cok sade kaliyordu, canimda istemiyordu acikcasi..Bende soyle yaptim..
Dilimlenmis ekmeklerin ustune kasar, onun ustunede beyaz peynir serpistirdim. Ustune ince domates dilimleri  ve ayrica kuru domates dilimleri yerlestirdim. Uzerinede taze ogutulmus karabiber, ve kuru reyhan serpistirip soyle incecik zeytin yagi gezdirdim ve kapadim uzerlerini diger dilimlenmis ekmeklerle..Ve tost yaptim..Kilolarinizdan korkmuyorsaniz, ekmekler tost makinasinda az isindiktan sonra uzerlerine ince bir tabaka tereyagi harika olur. Harika bir sabah kahvaltisi cikiverdi oylece ortaya..Tavsiye ederim..

Babababbababa

 27. 03. 10                                                                         
 Dun evden ciktik, arabaya oturdum, Eda'yida tam koltuguna oturttum, soyle omuzlarini rahatlatip disari bakarak babababa dedi..Babasiyla soyle bir goz goze geldik, bu onun ilk defa bu sesi cikarisiydi..Ondan sonrada hic durmadi, sabah sabahin besi, erkenden gozlerini acan cicek, babababbababba..Hic durmadan ara vermeden bu sesi tekrarliyor, konusuyor..

27 Mar 2010

Dogan ayin ardindan bostana dolusan ceylan, kelebek ve kusun hikayesi..

Sene 1981,
Aralik ayinin ilk gunu..
Dandini dandini danadan,
Bir ay dogmus anadan..

Sene 1982,
Yine Aralik ayi,
Bu sefer ortalari..
Dandini dandini dastana,
Bir kara ceylan girmis bostana..

Cok gecmemis aradan
Sene olmus 1985,
Kara kisin ortasi,
Zemherininde ortasi,
Subatin ise baslari,
Dandini dandini danali bebek
Nerden cikti bu nalli kelebek..

Sonra yillar girmis araya,
Tam umit kesilmisken oglandan..
Bir sessizlik olmus o ara,
Bir kus konmus bostana..

Aya demisler o gun,
Sen, Ayse ol.

Kara ceylani uc ay isimsiz yatirmislar,
Tam isyan edecekmis ki,
Annesi tutmus kolundan,
Demis, sen de Seda ol,
Seda olmus 28 bugun,
Babasi hala dusunurmus
Acaba degistirsem bu adin.

Sira gelmis kelebege,
Ablasi Ay, demis
Kardesim sen Zeynep ol,

Kus mu?
Onu da annesi dusunde gormus,
Muhammed Said olsun bu demis..
Cumhurbaskani olsun diye,
Adini uzun koymus..

25 Mar 2010

Annemin Yeni Cikan Siir Kitabi

ÜÇÜNCÜ MEVSİMDEYİM

Esen yelle geliyor, güz gülünün kokusu
Sarı renklerde gizli, hüznün ıslak dokusu
Rüzgârların ıslığı, yürekteki yeisler
Kuru dalda yaprağın, haylaz yelden korkusu

Her yaprağın dökümü, gönül hüznümü besler
Eylülün nisanlara, göz kırpması bu hisler.

Yaz ısısı kayboldu, ürpertiyle uyandım
Ayrılık telâşından, gittim yâre dayandım
Çözülmedim tıkandım, sarmallı sualimde
Üçüncü mevsimdeyim, sonuna geldim sandım

Hıçkırık çizim yaptı, sulugöz tuvalimde...
Sarı sıcak rengimle, telaş var her halimde...

Başımda kavak yeli, tıpkı gençlik izleri
Sarı yaprağa düştü gönlümüzün gizleri
Bir hayatın tamamı dört mevsimlik hikâye
Nereye kadar gider bu yorgunun dizleri?

Dört mevsimlik ömrümüz, Rab elinden sermaye
Son nefeste son heves, gönlümde yüklü gaye.

Geçen mevsime inat, güç eksilten halinden
Her nefes bir armağan, yüce kudret elinden
Mecburi istikamet, başka çıkış yolu yok
Heybem insanlık dolsun, sevgilerin selinden

Esen yelin önünde nefsim aç, bazen de tok
Madem ki gidiyorsun, bari güller gibi kok!

Asuman SOYDAN ATASAYAR

Harika Ayse Usulu Makarna Sosu

Bugun canim yemek yapmak istemedi, ama ayni zamanda guzel bir yemek yemek istedi. Soyle ozenle yapilmis, icine sevgi katilmis, lezzetli bir yemek olsun istedim. Volkan'in gelmesine az bir vakit kalmisti, disari cikma ihtimalimiz sifir, yemek yapma suremde cok kisa oldugu icin yapilacak tek yemek vardi tabiki makarna..
Makarna benim can kurtaran yemegimdir. Volkan'in en sevdigi,benim yemekten cok lezzet aldigim, yapmasi zahmet istemeyen, kisa suren super bir icat..Italyan icadi..Hemen bizimde eristemiz var felan felsefesine girmeyen..Hakkini verelim hakkaten Italyan icadi..Oyle Cinlilerinde noodle'lari var felanda demeyin..Bu tamamen farkli..Adamlar durum bugday'ini buluyorlar, kullaniyorlar,cesitli kalitelerde makarnalar uretip ustune birde soslar yapiyorlar. Bunu birde dunyaya tanitiyorlar. Bu az kultur gerektiren birsey degil arkadaslarim, haklarini verelim.
Evet bunlari boyle dusunurken, aklima birde sos yapmak geldi Italyanlar gibi..Gectim sevgili mutfagima..
Malzemeler cok kolay..Makarna bir kenarda haslanirken, genisce bir tavaya bolca zeytin yagi, iki dis ince kiyilmis sarmisak ve yesil sivri biberi koyup sarmisaklar kokusunu verene dek yagi kizdirdim. Aman dikkat, sarmisaklar yanmasin, cok feci bir tadi oluyor yandigi vakit..
Tam sarmisaklar olunca icine iri dogranmis domatesleri ekledim, tuz karabiber ve kekik serptim ustune..Soyle domatesleri iki cevirdim, iyice pisirmeden, uzerine haslanmis makarnalarida ekledim tavanin ustune..Sosla guzelce boca edip ustunede taze kiyilmis maydonoz ve cekirdekleri alinmis ince dogranmis zeytin serptim.
Lezzetinden parmaklarimizida beraber yedik..Bu arada bu parmaklari yemek deyimi yunanca ve italyanca'dada mevcut..Hatta onlar bunu ingilizceye ceviripde kullaniyorlar, her nekadar ingilizcede pek bir mana ifade etmesede, anlayan anliyor..
Afiyetle kalin efendim..

24 Mar 2010

Mantarli Tavuk..

Tavuk butlarinin derilerini soydum once, sonra az bir zeytin yaginda cevirdim tencerede, sadece dislari pembelesene kadar. Bu onceden az bir kizartma ete hos bir tat katiyor.
Sonra aldim tavuklari tencereden, ayni tencereye hic temizlemeden bolca dogradigim sogan ve sarmisaklari ekledim. Soganlar pembelesinde yine bolca dogradigim domatesleride ekledim, birazda domates salcasi ile birlikte..Tuz, karabiber, pul biber,kimyon,kekik ekledikten sonra domatesleri pismeye biraktim. pisince domatesler, onceden kizarttigim butlari ekledim tencereye bir sira halinde..Yarim bardak kadar daha sicak su ekledim ustune, ve yaklasik bir bucuk limonun suyunuda ekledikten sonra kapattim tencerenin kapagini ve en kisik ateste yaklasik bir bucuk saat pisirdim. Tencerenin kapagini actigimda etler kemikten dokunsan dusmek uzerelerdi ve koku sari vermisti butun evi mis gibi..Ortadan ikiye kesilmis bir avuc kadar mantarida ekledikten sonra bir on dakka daha pisirip kapattim altini..Taze somun ekmekle servise hazirdi Ayse tarzi mantarli tavuk..
Afiyet olsun..

Aycicegim Aşı oldu..

Eeeee, alti aylik olmak kolay degil, o asi gunleri gelip catiyor bir bir..Ve bugunde o gunlerden biriydi..Edosumun alti aylik genel kontrol ve asi gunuydu..Kizim tam 68 cm, 7,800 kg olmus..
Iki bacagindan iki ayri asi oldu..Sanki bana batirdilar o igneleri..Yavrum cok agladi yine..Biraz nazli mi ne benim kizim..Sonra aglamasi durunca kafasini koydu omuzuma tam yirmi dakka oturdu orda hic kipirdamadan sarildi boynuma yatti omuzumda. Kanguruya koydum giderken, yuzunu kendime cevirdim, simsiki sarildi, kafasini koydu gogsume, eve gelene kadar sarila sarila geldik.
Orda doktor sirasi beklerken Dogu Avrupa'li gorunuslu, cok yasli bir adam geldi gulerek oturdu yanimiza, Eda'yi sevdi biraz..Eda'nin pusetini inceledi epeyce. Icimden adamin bakislarini Atasayar Dedemin "ilahi yarabbi, ilahi yarabbi" derkenki hayret bakislarina benzettim. Sonra Eda biraz miziklayinca kucagima alip eline benim "ari viz viz" ismini taktigim oyuncak arisini verdim ..Adam sonra egilip onuda soyle bir inceledikten sonra bana egilip "benim hic oyuncagim olmadi" dedi..Evet, dogru okumustum adamcagizin gozlerini..Tam icimden gecenleri soyledi bana.."Sokakta bos teneke kutulariyla oynardik, savas yillariydi o zamanlar, yokluk vardi" dedi aksanli ingilizcesiyle..O kadar acayip hissettim ki kendimi.. Sonra Eda iyice sikildi orda beklemekten, pusetin sepetinden kanguruyu cikarip gecirdim omuzuma, biraz oyalansin kucagimda diye..Adamin bakislari bu defa Atasayar dedeminkinden hic farkli degildi.."ilahi yarabbi, ilahi yarabbi, ne gunlere geldik, yedikleri onlerinde yemedikleri arkalarinda, boyle cocuk yetistirmeye ne var yo'rüm, su kizda ki tecrizata bak" diyordu gozleri, gozleri konusuyordu sanki benimle, sanki ayni dili konusuyordu benim dedemle..

Inan ki Senden Baska Kimse Yok Icimde...

Bugun bu sarkiyla uyandim gunume..Gunum aydin, hava bulutlu, havam ise bulutlanmakta bu sarkiyla birlikte..Tatli yagmur bulutlari serpiliyor icime yumusak yumusak..
Ne varsa eskilerde var diyeyim, klasiklesmis sekilde. Pek de tasvip etmem aslinda bu fikri. Cunku bu sozun yenilerin onunu kapattigini,yenilesmeyi tazelenmeyi onlemekte, yenilikleri kabul etmemizi engellemekte oldugunu dusunuyorum. Hep bir onceki nesil bir sonraki neslin yaptiklarini yadirgar, engellemeye calisir ya..Iste bu sebeple her nekadar zevk almasamda hatta zevk alindigina inanmasamda yadirgasamda kinamiyorum benden bir sonra gelen yeni jenerasyonun bu cilgin gibi hiphop sevgisini..Oyle ya, Erkin Koray'da yeniydi bir zamanlar ve yadirgananlarin basinda geliyordu kendinden bir onceki nesil tarafindan sectigi muzik turu yuzunden..

Daha bloga link eklemeyi ogrenemedigim icin simdilik sozleriyle yetinin dostlarim. Dilerseniz sarkinin kendisi sadece bir google otede..Yada size Turkiye'dende acilabilecek bir adress vereyim..Inanki sizden baska kimse yok icimde..
http://www.klipstore.com/erkin-koray-senden-ba%C5%9Fka-kimse-yok-%C4%B0%C3%A7imde-3b0ae9ce6.html


Inan ki,
Senden baska hic kimse yok icimde.
Yuzune bakmasamda,
Basimi cevirsemde,
Seni her gordugumde..
Inan ki,
Senden baska hic kimse yok icimde.
Nekadar kirgin olsamda,
Dargin olsamda bile
Inan ki,
Senden baska hic kimse yok icimde.

20 Mar 2010

Hasret Mektubu

Seda Atasayar Kalafat March 15 at 1:11am
5 yil, 2 ay, 13 gun...
resimleri gorunce icim soyle ciz etti... bir vardim bir yok...hukum yemis mahkum gibi gun sayiyorum ama benimki gittikce artiyo azalmiyor. hep seneye, hep her yaza ordayim...ama gecip gidiyor yazlar ben gene burdayim...
cok ozledim sizleri, oralari, memleketi...bazen sanki hic oraya gitmemisim gibi, sanki hepsi hayal gibi..
off zeynep niye gosterdin resimleri, deve kusu gibi gommustum basimi kuma...
Rabbimden en buyuk duam hayirlisiyla ucumuzu 3 merkepi gene biraraya getirmesi.tabi birde katirmi desem ne desem bilemedim sadidmiz var.onsuz olmaazz...
canim ailem dizisini izliyomusun orda 3 kiz kardes var, onlar gibi yanyana olsak keske...hayirlisi Rabbim hayirlisini ver, oldugumuzdan asagiya dusurme ama beraber yap...
zeynep edayi gordukce yasadiklarimi anlatamam, benim tattigim seyi sizinde tatmanizi okadar isterdimki...onu her kucagima alisimda her gozumun icine bakisinda hep sizin icinde opuyom sariliyorum, bakiyorum gozlerinin icine...anlatilmaz birsey...hele seni tanidigini hissetmen oyle birsey ki tarifsiz...beni haftada bir gormesine ragmen taniyor artik o kadar tatli sevdikce deliriyorsun...bazen soyle durup kafasini omzuma koyuyor, inanilmaz birsey, yoktan var...
ev cok guzel olmus, harika.hele senin odana bayildim.gelince ben nerde yatcam? off..off..
canim kendine iyi bak, dua et...herseyin hayirlisi...
Allaha emanet...
Annemle babami da op benim icin...Sadidimi unutma...

19 Mar 2010

Eda Bebegim

EDA BEBEGIM

Dokuz aydır yolunu beklemekten yorulduk
Geçtiğin her evreyle selamlaşıp dost olduk
Her takvim yaprağından bir “oh! ” çekip kurtulduk
Binbir eda naz ile geldin Eda Bebeğim

Türkiyemi terkedip okyanuslar dolaştım
Dünyaya teşrifini görmek için yol aştım
Rütbemde terfi ettim, ben seninle gençleştim
Zulmetin perdesini deldin Eda bebeğim..

Canlarimin canisin sessiz evin muzigi
Bir lokmacik hacminle dunyalarin bezegi
Evlattan tatli lezzet bebeklerin nazigi
Bir bakisla gonlumu caldin Eda bebegim

Gökler selama durup,yıldızlar gülün olsun
Manalı duruşunda elemin rengi solsun
Mis gibi yüreğine güneş şulesi dolsun
Gelir gelmez nur yuzle, guldun Eda bebeğim

ASUMAN SOYDAN ATASAYAR

MEKTUP

Volkan'in baba olma heyecanini cok guzel gosteren bir yazi bu. Dogumumun ikinci gununde ben hastanedeyken Eda'ya yazdigi bir mektup.


16/09/2009

Sevgili Kizim Eda Duygu,

Sevgili kizim, bugun senin 2. Gunun dun yani 15/09/2009 Sali gunu aksam uzeri 17.29 gibi dunyamiza tesrif ettin, iyi de ettin, hosgeldin kizim. Anneni dogum icin hastaneye goturdugumuz zaman yanimizda Asuman Atasayar (anneannen) ve Seda Atasayar Kalafat (teyzen) vardi.

Bugun bizi ziyarete Hulya Akturk dayimin esi, annenin arkadasi Selma abla kizi ile beraber ve benim arkadasim Yunus Emre esi Nur ile geldiler hastaneye. Ziyaretlerden sonra annenin ve senin birkac kontrolun yapildi ve senin annenle birlikte saglikli oldugun ve sizlerin hastaneden cikartabileceginize izin verdiler ve oglen 14.00 siralarinda eve getirdik. Evde anneannen yolumuzu dort gozle gozluyor ve bizim icin hazirliklar yapiyordu.

Artik evimiz farkliydi cunku evde 3. Birisi daha vardi, bir bebek. Bu gunden sonar evde yalnizca annen ve ben olmuyacak, yanimizda sen de olacaktin, seninle yillarimizi gecirecek, sen gozumuzun onunde buyuyecektin.

Canim kizim aksama dogru, Seda teyzeni Parramatta tren istasyonundan almaya gittik, teyzen dogumda bizimleydi ve sabahta isyerinden izin almak icin gitmisti. Teyzeni aldiktan sonra aksamda Zeki Akturk (dayim), Hulya yengem ve ogullari Ali ile Umut geldiler seni gormeye, sen uyuyordun.

Onlar gittikten sonra, annen senin karnini doyurmaya calisirken, senin sancilarin vardi galiba (galiba cunku tam olarak bilmiyorduk) cunku bir muddet agladin, o anda biraz daha hissettim artik bir baba oldugumu ve sen agladikca icim burkuluyordu. Aglamak senin tek iletisim yolun idi bizimle, bir yerin agrisa, karnin aciksa veya altini degistirmemiz gerekse, senin tek yapabildigin aglamakdi.

Bu biraz daha buruyordu icimi, bilemiyordum senin neyin oldugunu, galiba artik tam bir baba olmustum, iyiki de olmustum, cunku simdi bunu sana anlatamam, daha dogrusu nasil anlatilir, tarif edilir bilemiyorum. Bu cok degisik bir seydi, sanki tarifi yokdu, simdi sen bizim herseyimizdin.

VOLKAN SONKAYA

Babasindan kizina siirler..

Sevgili Eda Bebek
Hosgeldin dunyamiza melek yuzlu yavrucak
Guldurdun bizi hemen ortam oldu simsicak
Sensiz gecmek bilmedi bos idi benim kucak
Nerdeydin bu gune dek sevgili Eda bebek

Sen guldurdun yuzumu degistirdin dunyami
Biliyorum ki artik geldin aldin sirami
Annen coktan birakti benimle alakayi
Hayata mana demek sevgili Eda bebek

Edali Kizim
Mevsimlerden ilkbahar aylardan eylul idi
Gunlerden on besiydi vakit aksam uzeri
Sen dogumunda bugun degistirdin tarihi
Sensin Ilk goz agrim benim edali kizim

Adini Eda koyduk dogru yaptik kanimca
Simdi uzaniyorsun masumca bir yanimda
Bugun daha farkliydi sen vardin hep aklimda
Simdi bir yuva olduk benim edali kizim

VOLKAN SONKAYA

Cuma Carsafa Dolanir..

Sevgili esim Volkan'la dun aramizda gecen diyalogu aktarmak istedim. Volkan'in kaybolmaya yuz tutmus Turkcesinden bir kesit mahiyetinde..

-Volkan, cuma gunu alisverise gidelim mi?

-Olmaz.

-Niye?

-(Espiri yapmaya calisiyor kendince) Cuma carsafa dolanir.

-O cuma degil, carsamba akillim.

-Ha dogru, cuma no'luyordu?

-Cuma mubarek..

18 Mar 2010

Atasayar Dedem..

Atasayar dedem..Sessiz sakin, kolay kolay sinirlenmeyen, cevresindekileri rahatsiz etmemek icin azami itina gosteren, 80 kusur yasina gelmesine ragmen romatizmasindan baska hic bir rahatsizligi olmayan, genelde dunyevi mevzulari pek kafasina takmayan, kendini Allah sevgisine adamis, babadan kalma köşger meslegini kunduraciliga cevirmis, erken yasta isini ogullarina devredip kenara cekilmis, hayatini ogullarinin is yeri ve evi arasinda geciren,aslinda mali mulku cok olmasina ragmen gayet mutevazi bir hayat suren,harcamayi gosterisi hic sevmeyen, vakit namazlarini "Insan Hoca" lakapli Ihsan Hocayla camide kilan ve hala doktorlarin yasaklamasina ragmen yolculuklarini bisikletle yapan sevimlimi sevimli bir adam..

Babannemi ben lisedeyken kaybettik, ama o gun ilk degildi dedemi aglarken gorusum. Cunku dedem cok kolay aglayabilen nadir Anadolu erkeklerindendir. Annesini cok kucuk yasta kaybetmis oldugundan onun ismini duymaya hic dayanamaz..Babannemde onun ince damarini cok iyi bilirdi..Gulendam, Gulendam diye baslardi soylemeye taki dedemi aglatana kadar..Biz cocuktuk tabi, hosumuza giderdi dedemi aglarken gormek, anlamazdik altindaki ince huznu..

Dedem duygularini sozle yada beden diliyle gosterebilen bir adam degildir. Gozlerinden, bakislarindan anlarsiniz onun sizi sevdigini yada garib oyunlarindan..Nasil mi? Durup dururken etrafta ki ceri copu toplayip buluzunu acip icine atan, hic usenmeden evin damina cikip orda kovaya suyu doldurup ustunuze doken sonrada kis kis gulen baska bir dede var mi? Cocukken tepesine cikar otururduk oyle dururdu, kizim belim bukuldu demezdi. Cokta guzel bir resmi var, onu eklemek isterim buraya buldugum zaman..Kiz kardesim zeynep dedemin sakalini zencilerin saclari gibi tek tek ormus aralarina boncuk gecirerek, gozune bir gunes gozlugu takmis, kulaklarina kirazdan kupeler takmis, daha mi?, birde kafasina saksi koymus icinde yapma cicek olan..Oylece poz vermis fotograf makinasina, inceden bir gulumsemeyle suratinda..

Dedemin babasi ve ayni zamanda kayinbabasi olan dayisi Canakkale gazilerindendirler..Dedemin uc agabeyi Mustafa, Murat ve adini simdi hatirlayamadigim amcalar harbden once dogmuslar, dedem ise harbden sonra dogmus. Babasi Canakkalede Ingilizlere esir dusup Misir'a esir kampina goturulup taa Cumhuriyet kurulduktan sonra serbest birakildiklari icin dedem ve agabeyleri arasinda epeyce bir yas farki vardi..(?)

Dedemin en tipik ozelliklerinden biri de yukardada dedigim gibi harcamaya, tuketmeye karsi olan alerjisidir. Alacagi sey ona faydada getirse para harcamis olacagi icin onu almaktan itina eder. Para vermekten cekinmedigi birkac sey vardir, et bunlarin basinda gelir, onlarin haricinde herseye kizar.. Ozelliklede cukulata ciklet kola dedemin en kizdigi seylerdir. Luksu hic sevmez..Tuketim caginda dogup buyuyen biz torunlara gore dedem turu gorulmemis bir dinazor gibi gelir..

Dedim ya dedem harcamayi sevmez diye, elindekilerden kurtulmayi, atmayi da hic dusunmez. Su anda ki evlerinin arkasinda babamlarin icinde buyudukleri eski evlerinin bir kismi hala durmakta, niye mi? E hic birsey atilmazsa nereye sigar o kadar sey, tabi ki o eve..Ilkokula giderken Turkce dersinde "sakla samani gelir zamani" atasozunun manasini anlatti ogretmenimiz uzun uzun. O zaman anlamistim dedemin o evi niye doldurdugunu. Bir rivayete gore kiz kardesim Seda'nin besigi bile hala oradaymis..Bu konu gelmisken birsey daha anlatayim...Yillardir kisin yakacak odunlarin icinden sekli guzel, duzgun olanlari secip secip saklamis merdivenin altinda bir yere dedem. Ne yapacakmis diye sormayin, dedem saklamayi cok sever iste..
Bir gun yine guzel bir odun bulmus, getirmis koyacakmis oraya, acmis bir bakmis ki hic odun kalmamis. Megersem Nuran Yengem almis yakmis butun odunlari.Cok acimis, cok uzulmus dedem buna, onca emek bosuna gitti diye, ama hic birsey diyememis tabi yengeme..Oyle ya, disizin hakkindan imansiz gelir :)

Dedem de bir cok yaslida oldugu gibi ailesinden gecme yaslandikca artan duyma problemi var. Dedem deyince akla "hii ne dedin, fisildama kizim acik bagir" gibi laflar gelir. Yada dediklerimizi anlamis gibi yapip kafa sallar, anlamadigini ordan anlayip tekrar ederiz bagirarak. Yani anlayacaginiz dedemle sohbet etmek biraz zor, zaten konusmayida pek sevmez..Bir ajans dinlemesi vardir evlere senlik, televizyonun sesi sonunda,dedem televizyonun dibinde..Neden kulaklik kullanmiyor diyeceksiniz.
Birgun takmis kulakligini, kiz kardesim Zeynep' te aliskanlik ya bagira bagira girmis odaya "dedeeeee" diye. Dedem ne dese begenirsiniz, "kele ne bagiriyon sagir mi var?" demis..Epeyce bir zaman gulduk bu lafa..

Son zamanlarin dedem denince anlatilan gulme konusu ise su: En nihayetinde tam istedigi gibi kulagini rahatsiz etmeyen,sesi cok yuksek olmayan bir kulaklik almis ama kullanmiyor mus. Niye? Pili biter diye..Konu dedem olunca bu pek bir komik oluyor malumunuz tuketimi hic sevmez..

Dedem yilda bir kere Istanbul'a mutlaka gelir. Sabah erkenden cikar evden ve baslar gezmeye tek tek bitmek bilmeyen Istanbul'un camilerini..Yolculuklarini oyle kafadan ona buna sorarak yapmaz..Cebinde hep bir haritasi vardir..Bu haritayla bazen kaybolduguda olur. Haritayla kaybolunur mu? Dedemin haritasiysa bu, kaybolunur, cunku elinde ki haritada daha Istanbul koprusu bile yok :)).

Bir zamanlar simdi ayaklarimda sallanarak misil misil uyuyan Eda gibi Gulendam ebenin kucaginda minnacik bir bebekti elbet dedem de..Simdi ise hayatinin son baharinda.. Malini varligini cocuklarina coktan pay etmis, 6 cocugu, 20 tane torunu, 10 tane torun cocugu olan (11'inci de yolda), yalnizliktan kurtulmak icin evlenmek amacli munasip yasi yasina uygun akli basinda bir bayan arayan,doksanina merdiven dayamis, ailenin ve memleketin en yaslilari icinde bir garib MEHMET ATASAYAR benim dedem..

16 Mar 2010

Eda'dan Secmeler..

Mama Sandalyesinde Eda..



Ve sonrasinda uyku tulumunda gecelikli Eda..



Vede disari cikacagi icin cok sevincli, kisi erken getiren kanguru Eda..


Ayciceginin Yarim Yas Kutlamasi..


Benim kizim buyudu buyudu, kocaman oldu tam yarim yasina basti dun. Bu sebeble babasi ile birlikte kucuk bir kutlama tertip edelim dedik kendi aramizda..


Hafta ici oldugu icin herkesin isi vardi, Volkan'da isten cok yorgun geldigi icin kendi aramizda kendi koltugumuzda rahat birseyler yapalim dedik. Aksama kadar kanter icinde kalarak bir aksam yemegi ve tatlilar hazirladim. Guzel bir softa hazirlayip,cici kiyafetlerimizle babamizi karsilamakti amacim.


Sonucta, hergun gec gelen babamizin bugun erken gelecegi tuttu, softa daha tam hazir olmadan, biz ustumuzu giymeden geldi. Kendide cok yorgundu, ve ustunede Eda Hanimin uyku yorgunlugu cokunce, herseyi alelacele yapmak zorunda kaldik.
Sofranin resmini bile cekmeyi unuttugumu bu yaziya baslayacagim zaman farkettim. Sadece anne ve babasiyla iki poz resim cekilebildik. Hemen cicilerimizi cikarip uykuya daliverdik tabi ustumuzu cikarana kadarda kiyametleri kopardik..Yani anlayacaginiz hanimefendinin pastasini onsuz yedik..

Ilerde Eda daha cok buyudugunde bu yazima gulecegim herhalde, alti aylik bebege kocaman oldu demisim diye..Evet, buyudu, artik bebeklikten cikti, simarmayi, istemeyi, istedigi olmayinca yumruklarini sikarak basbas bagirmayi, dilini sonuna kadar cikarinca bizim cok gulecegimi bildigi icin olur olmaz yerlerde dilini cikarip bizi guldurmeyi ogrendi kizim benim.

Daha cok gunler gorecek, hep mutlu olacak, buyuk adam olacak, vatanlarina ve milletlerine hayirli bir evlat olacak insallah..

Aycicegim, nice yaslara mutlu huzurlu guvende girmen dilegiyle..

Ayse'nin Makarna Spesiyalinden..

Gecenlerde Turk Marketi Gima'da (Turkiye'de ki Gima ile hic bir alakasi yok) alisveris yaparken Selva marka makarnalardan da aldim. Dun degil evvelsi gun aksama yemek yetistiremedim, hemen hizlica bir makarna kaynativerdim. Aman Allah tam bir felaket,makarna resmen bir hamur yiginina donustu. Acliktan olacak, zarzor yutuverdik o aksam. Neyse sabah oldu, makarna soguyunca dahada yapisivermis birbirine..E atacak degilim, yazik o kadar makarnaya..Istemeye istemeye basladim isitmaya..Kisik ateste yavas yavas isittim iyice makarnayi. Glutenleri iyice birbirinden ayrildi ve tanelere bolundu..Isinan makarnayi bir tabaga aldim, ustune kiraz domateslerden 5-6 tane dogradim,beyaz peynir ufaladim, ustune ince kiyilmis maydonoz, taze cekilmis karabiber ve kimyon doktum. Hepsinin ustunede zeytinyagi gezdirip birazda balsamik sirke ekledim ve bir guzel karistirdim makarnayi bu malzemelerle..Ve sonucta tadina doyulmayacak harika bir makarna tarifi ortaya cikti..Tavsiye ederim.

11 Mar 2010

Otobuslerin Arkasi..

Hic sevmem Otobuslerin Arkasini..Elimde olmadan gozlerme yas dolar, hickirmamak icin kendimi zor tutarim ne zaman bir hareket eden otubus gorsem. Hani park halinde olan bir otubus ilk hareket ederken arkasi calkalanir gibi bir sallanir ya..O manzara, ah o sallanis..Neden bu kadar acikli gelir bana..Sebebini farkedemedigim bir huzun duyarim..Halbuki ben bunu defalarca goruyorum gun icinde..Otobus duraklarinda, yollarda..Neden alisamiyorum ben buna? Fatih universitesine ilk basladigim gun farkettim neden bukadar aci duydugumu otobuslerin arkalarina bakmaktan..Elliden fazla otobus vardi servis alaninda ogrencileri evlerine tasiyan..Butun ogrenciler binince hepsi ayni anda hareket ettiler arka arkaya cikmaya basladilar kampusun bahcesinden, hepsi tis tis sallana sallana hareket etmeye baslayip sonra buluyorlardi yollarini..Mutlu olmam gereken bir anda fiskiri verdi gozyaslarim gozumden, gozumun onunden filim seridi gibi geciverdi cocuklugum ve otobusun manasi zihnimde..Cozuverdim saniyeler icinde otobuslerin bende biraktigi bu etkinin sebebini..
Dedem, Sedat dedem..Otobus soforuydu..Otobusu getirir annanemlerin evinin onune park ederdi..Dedem uyuyunca bizim en buyuk zevkimizde otobusun icine girip evcilik oynamakti. Koltuklar, perdeler,izmarit kullukleri, kalkip inen koltuk kollari,koridor, koltuklarin arkalarinda icine birsey koymaya yarayan fileler, yine koltuklarin kenarlarindaki cop bidonlari, arkada yedek sofor icin yatak, muavin koltugu, basamaklar, tis diye acilan kapilar, dev direksiyon, vites cubugu, arkda pilastik posetlere doldurulmus igrenc kokan sularin oldugu kutu..Dedem, hersey dedem kokardi..Teyzemin oglu Omer sofor olurdu, kiz kardesim Sedayla bende evcilik kurardik arkada..Omer'in kardesi Ozer'le benim en kucuk kiz kardesim Zeynep bebektiler daha..Biz ayrilmaz besli, unutulmaz, hic usanmadigimiz, hep cok zevk aldigimiz evcilik oyunlarimizi oynardik oynardik..Sonra dedemin yola gitme vakti gelirdi, indirirdi bizi otobusten, sarilir opusur ayrilirdik.Dedem calistirirdi otobusu, arkasini calkalayarak yola koyulurdu, el sallardik otobusun arkasindan..Dayilarim universite tatile girince eve gelirlerdi, sonra biterdi tatil, gitme zamani gelirdi Ankara'ya..Biz yine el sallardik terminale gidip otobusun arkasindan..Sonra teyzemler Mersin'e tasindilar..Her yaz bitimi, her tatil bitimi, hep el salladik tis tis diye sallanarak arkasini sallayan otobuslerin arkasindan..Annanemin aglamaktan minnacik olmus,kan kirmizi gozleri, birbirinden hic kopmak istemeyen simsiki sarilan govdelerin icinde kaybolan biz cocuklarin cirpinisi..Herkes koltuklarina yerlesince hareket eden otobuslerin arkasinda kalan bizlerin deli gibi el sallarken bir taraftanda otobusun sallanan arkasini seyredislerimiz..Biz hep el salladik otobuslere..Hep arkadan seyrettik otobusleri..Iste buydu sebep neden gozlerime yas hucum etmesinin, her gordugumde hareket eden bir otobusu..

Minik Ayse'nin Sabah Mutluluklari..

Aycicegim buyudukce beni biraz daha goturuyor gecmisime, biraz daha hatirlar oluyorum unuttugum tatli cocukluk anilarimi.. Bu sabah telefon alarminin calmasiyla firlayiverdik esimle birlikte yataktan, o dogru banyoya tras olmaya bense once gomlegini kravatini hazirlayip sonrada mutfaga kosuverdim atistiriverecek birseyler hazirlamaya..Bunlari yaparken kafamda bir suru seyler donuyor, gunun plani, aslinda biraz daha fazla uykuya ihtiyacim oldugu, evden kacta ciksam doktora yetisirim, Eda'yi kacta uyutayim, ne yedireyim, ne pisireyim, kimler aranacak,neler yapilacak vesaire vesayire..Sonra dondum yatak odasina girdigimde Eda uyanmis yataginda kahkalar atarak ayaklarini yere vuruyor, yataginin basindaki donen hayvanatlara gulucukler atiyordu..Saniyeler icinde gecmisimden kareler canlandi gozumun onunde..Hatirlayi verdim minik Ayse'nin sabah sevinclerini..
Cocukken hic sabah uyuyamazdim, hala degismedim ya iste..Sebebi de aksam tavuklarla yatiyor olmam olsa gerek..Herneise, sabahlari pek bir nes'e ile uyanirdim sabahlari..Hic bir sorumluluk yok, gunun planini yapma derdi yok. Sadece ve sadece oyun oynamak tek yapabildigim..Yaz ise eger kardeslerimide alip disari firlamak, kis isede sicacik evimizde sicacik odamizda Mehpare Celik'in sesiyle gune uyanmak mutluluklarin en guzeliydi..Ondan olsa gerek o kadinin sesi aslinda tok ve kalindir ama bana hep Yavuz Bingol'un sesi kadar yumusak ve rahatlatici gelmistir. Birde uyanirken hep kendi kendime oynadigim bir oyunum vardi, bunu yillardir unutmustum yine aycicegim hatirlatti bugun bana..Uyaninca hemen gozlerimi acmazdim, once aksam nerde sizip kaldigimi hatirlamaya calisirdim. Orasi genelde annanemlerin oturma odasinda ki kanepenin ustu olurdu. Gozlerimi actigimda eger hala orada isem, annem beni kucaklayip goturmemisse iste buydu en buyuk mutlulugum benim. Yavas yavas acardim gozlerimi, krem rengi uzerine bordoya calan buyuk saz yapraklariyla suslenmis perdeyi gorebilmekti butun umudum. Ah yarabbi ne mutluluk verirdi o perdeye bakmak sabah gozlerimi ilk acinca..O perdeyi gormem demek, annanemlerde kalmis olmam demekti. Hemen firlayi verirdim yataktan, hopa annanemin yatagina..Opucukler sevilmeler..Hele birde dayilarim universite tatillerinde eve gelmislerse, teyzeminde evlenmemis zamanlariydiysa o zamanlar, degmeyin minik Ayse'nin (onlar bana "açuş" derlerdi ) keyfine..
Sonra okula basladim, artik annanemde kalmama izin yoktu, e sabah erkenden kalkip okula gitmem gerekiyordu. Belkide o yuzden hic sevemedim ben bu okul hayatini..Ama bunu pek farketmedim su yasima kadar..Annemin zorlamalari getirdi beni bugunlere..Eve gel odev yap yemek ye biraz oyun, cumba yatak..Yaz tatillerini cok severdim..Oyun oyun oyun..
Sonra lise basladi, biraz daha yasim buyudukce yazlari daha bir sevmeye basladim. Sorumsuzlugu hep cok sevdim. Sabah uyanip plan yapmamayi hep pek bi sevdim. Ah su yazlarim hic bitmese derdim. Yazin daha cok kitap okuma istegi olurdu icimde, daha cok ders calismak isterdim. Yapma zorunlulugum yoktu cunku..Sonra universite basladi...Ve ben unutu verdim cocuklugumu, sabah uyanmalarimi, tatli neselerimi, guzel oyunlarimi, unuttum hala icimde yasayan minik Ayse'yi..Belki de hic hatirlamazdim olmasaydi benim dunyalar guzeli aycicegimin tatli sabah kahkalari..

10 Mar 2010

Mayali hamur

Dogum gunumde esim bana hamur yoguran ve kek cirpan cok guzel bir mutfak aleti aldi. Son bir kac haftadir da kafayi takmis durumdayim mayali hamurlara..Elimde cok guzel bir tarif var ama simdiye kadar sadece iki kere tam istedigim gibi bir hamur elde ettim. Ya suyunu fazla kaciriyorum yada ununu..Biraz once Eda'yi uyutunca tekrar gectim basina ve harika bir hamur elde ettim. Harika bir sekilde mayalandi, sonra sekil verdim, biraz daha mayalandiktan sonra firina surecegim.

3 Mar 2010

Gezi Yazisi

Bir gezi yazisi yazmalarini soyleyen Turkce ogretmeninin istegini bence cok guzel yerine getiren kardesim Said'in bir turist gozuyle Istanbul'u gezisini anlatan yazisi..

Havalimanına indiğimizde kendimi çok tuhaf hissetmiştim. Bu başka bir ülkeye ilk gidişimdi ve biraz da endişeliydim aslında; ya kaybolursam, soyulursam gibi endişelerim vardı kafamda.
İstanbul’a çok erken saatte varmıştık. Havalimanı bizimkilerden pek de farklı değildi. Grup liderimiz, bizi kahvaltı yapabilmemiz için, otobüsümüzle, çok lüks bir yere getirdi. Deniz kıyısından manzara inanılmazdı. Hava parçalı bulutluydu ve güneş aralarından sızıyordu.
Yemeğimizi yedikten sonra yerleşebilmemiz için bizi kalacağımız otele getirdiler. O gün pek bir yer gezmedik. Odalarımıza geçip yerleştik, ikindi vakti biraz yüzdük. Akşam olunca bizi yeniden bir restorana götürdüler, ama bu sefer manzarayı deniz kıyısından değil, tepeden izliyorduk. Hava güzeldi, bunun için restoranın terasında yemek yiyorduk. Gruptan bir arkadaş, aslında hepimizin içinden de geçen şeyi söyledi grup rehberimize. Bu tip restoranlar bizim ülkemizde de vardı. Biz daha çok buraya özgü yerler gezmek istiyorduk. Rehberimiz de bize “Bu daha ilk gün, ileriki günlerde bol bol gezeceğiz, merak etmeyin” dedi.
Ertesi gün kahvaltıdan sonra bizi Kapalıçarşı’ya götürdüler. Bizim için çok ilginçti, çünkü rehberin anlattığına göre burası yüz yıllar önce yaptırılmış ve hala ülkenin en büyük kuyumculuk merkeziymiş. Hala eskisi gibi muhafaza ediliyormuş. Duvarların bir çok yerinde çatlaklar, etrafta az da olsa çöp olmasına rağmen gerçekten hoş bir yerdi. Söylediklerine göre orada dört bin civarında dükkan, ve otuz kadar da kapısı varmış. Biz, öğlen vakti gitmiştik, bizden başka daha pek çok turist vardı. Tuhafıma giden birşeyle karşılaştım; her yerde kediler vardı ve insanlardan hiç mi hiç korkmuyorlardı. Güzel bir öğle yemeğinin ardından Beyazıt’a çıktık. Orada fark ettim ki her yerde adım başı cami vardı; hepsi devasa yapıda olup inanılmaz bir mimariye sahipti. Camilerin duvarları, bahçeleri, girişleri, tavanları, minareleri… herşeyinde inanılmaz bir özen ve güzellik göze çarpıyordu. Gezerken insanların bize bakışına çok gülmüştüm. Geçtiğimiz yerlerde herkes bize bakıyordu. Bir dükkana girdiğinizde herkes size ikramlarda bulunuyor, güler yüzlü, şık giyinişli görevliler bize alacağımız şeylerde yardımcı oluyorlardı.
Bir sonraki gün Taksim’de otantik, çok hoş bir mekâna götürdüler. Geniş odalarda oturuluyor ve girilirken ayakkabılarınızı çıkartıyordunuz. Yerde sedirlerde oturulup çay, kahve içiliyor. Yemek yerken de sini denilen çok büyük, sehpa gibi şeylerin dibine kadar gidilip orda yeniliyor. Duvarlarda, söylediklerine göre, köylerde asılı olanların benzeri süsler asılıydı. Gerçekten hoş bir yerdi.
Akşama doğru, bizi Ortaköy’e götürdüler. Hemen köprünün aşağısında, bir yerde oturduk. Arkadaşlardan bazıları nargile aldılar. Burası, oturup muhabbet etmek için mükemmel bir yermiş.
Ertesi gün, program çok yoğundu, yetiştirebilmek için erkenden kalktık. Gezmeye Sultan Ahmet’ten başladık. Muazzam Sultan Ahmet Camii, Dikilitaş, Yerebatan Sarnıcı…
Hepsi de çok ilginç yerlerdi. Özellikle Yerebatan Sarnıcı çok ilgimi çekmişti. O kadar eski zamanlarda nasıl yapmışlar, çok hayret etmiştim. Öğleden sonra Topkapı Sarayı’na gittik. Aslına bakarsanız, burada büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Girmeden önce bizlere dünyanın en büyük elmasının burda olduğu söylenmişti. Elması ilk gördüğümde şok olmuştum.
İstanbul çok güzel bir şehirmiş gerçekten. Gezilecek yerleri hiç bitmiyordu. Her gün en az üç yer gezmemize rağmen gideceğimiz bir çok yer daha vardı.
Bütün İstanbul gezisinde garibime giden yalnızca bir şey olmuştu. Eminönü’nde, Üsküdar’a geçmek için vapura binecektik. Hava çok güzeldi ve manzara insanın içini açıyordu. Bir an etraftaki insanlara gözüm kaydı. Aynı yerde olmamıza rağmen, kimse bunlarla ilgilenmiyordu. Bizim hayranlıkla izlediğimiz şeylere, orada yaşayanlar doğru düzgün bakmıyorlardı bile. kimisi telefonla konuşuyor, kimisi yanındaki arkadaşına bakıyor, kimisi vapura yetişebilmek için koşuyor; ama kimse durup da o güzelliklere bakmıyordu. Nedenini hala bulamadım. Hatta bazıları vardı ki sigara izmaritini, çekirdek kabuğunu, çöpünü yerlere atıyordu. Bu benim için gerçekten şaşılacak bir şeydi.
Artık daha çok müzeleri, sarayları geziyorduk. Dolmabahçe Saray’ının bir ailenin evi olduğu fikri bana inanılmaz geliyordu. Muhteşem bir yer olan bu sarayın bir zamanlar birinin birçok evinden olduğu düşüncesi çok hoşuma gidiyordu. Canı sıkıldıkça, manzarasından bıkınca kaldığı saraydan çıkıp diğer sarayına geçiyordu herhalde. Komik bir şekilde bir sürü saray vardı. Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Yıldız Sarayı… Her biri de birbirinden güzel mimari, işçilik, dekorasyon… Her gittiğimiz yerde hayran kalıp çıkıyorduk.
İstanbul’da geçirdiğim zamanların en sevdiğim kısmı, rehbersiz, kendi başımıza gezdiğimiz kısımlarıydı. Bizleri belli bir yere götürüp, turistik mekanları gezdirdikten sonra, dolaşmak ve alışveriş yapabilmek için serbest bırakıyorlardı. Ben genelde yanımda kimse olmadan dolaşıyordum. Bu sayede daha çok fotoğraf çekebiliyor ve insanları daha iyi inceleyebiliyordum. Tek başıma gezdiğim sıralarda, yoldan geçen birilerine bir yeri tarif etmelerini istediğimde bana yardım etmek için çırpınışları çok komikti. Bir şey sorduğunuzda, tuhaf bir şekilde, inanılmaz bir yardım etme isteğiyle doluyorlardı sanki. Yarım İngilizceleriyle yolu tarif ediyorlardı. Hatta bazen, yolu bilsem bile, sırf o tepkilerini görmek için soruyordum. Bazen çok iyi İngilizce bilen kişilere rastlıyordum, kırk yıl düşünsem İngilizce bilen bir kişiye rastladığımda üzüleceğimi düşünemezdim.
İstanbul’un sadece, Cuma günlerinden, özellikle Cuma akşamüstü saatlerinden nefret etmiştim. O kadar trafik oluyordu ki saatlerce trafikte sıkışıp kalabiliyordunuz. İki arkadaşımla birlikte taksiyle kaldığımız otele doğru giderken trafiğe takılmıştık. Ama ne takılma. Araba ancak on beş dakikada bir iki adım ilerleyebiliyordu. Ben cam kenarında oturuyordum, ama arkadaşlarıma dönük oturduğumdan dışarıyı seyretmiyordum. Bir ara arkadaşım bana gülerek yandaki arabayı gösterdi. Adam arabasından inmiş, bagajı açmış sandviç, simit, poğaça, çay ve benzeri şeyler satmaya başlamıştı. Bagajın kapağını açınca, dik olan kısmına karton yapıştırıp üzerine Türkçe bir şeyler yazmış. Tabii ki ben Türkçe bilmediğim için bunların ne olduğunu anlayamadım, Türkçe bilen arkadaşımın söylediğine göre üstünde fiyatlar varmış. Bence işin asıl komik olan tarafı insanların arabalarının kapılarını sinirle kapatıp, gelip yemek, çay almalarıydı. Baktık herkes alıyor, biz de alalım bari dedik; o kadar insan alıyor, bir bildikleri vardır herhalde deyip biz de yedik. O gün gerçekten çok gülmüştük. Ertesi gün midemiz bozulmuştu, bu ayrı konu tabiî ki.
Arkeoloji Müzesi gibi birkaç yeri daha gezdikten sonra artık oturup konuşabileceğimiz yerlere gitmeye başladık. Buradaki insanlar manzarası olan her yere kafe açmışlar. Her gittiğimiz yerde aynı manzarayı farklı bakış açılarından seyrediyorduk. Hatta bir keresinde Çengelköy’de yan yana dizilmiş, beş altı kafe gördük, deniz kıyısında. Biz de komiklik olsun diye, hepsine teker teker girdik, birer çay içtikten sonra kalkıp yandaki yere geçtik. Artık son yere girdiğimizde gülmekten ölecektik neredeyse.
Son günlerimize yaklaşırken daha az, ama daha uzun süreli etkinlikler yapıyorduk. Bir keresinde motorla Boğaz turu yapmıştık. İki saat kadar süren yolculukta, hiçbir yere uğramadan kıyıya paralel gezdik. Denize sıfır olan o villaları gördüğümüzde kıskanmamak içten değildi. Bir şehri ortadan ikiye ayıran bir deniz, üstünde iki kocaman köprü… Bu köprülerin altından geçmek bana çok hoş gelmişti. Rumeli Hisarı ve Anadolu Hisarı da iki yakadan çok güzel bir görüntü oluşturuyordu.
Bir sonraki gün, ünlü Ayasofya Camii’ine gittik. Muazzam büyüklükte bir bina; gezilmeye değer yerlerden biriydi. Orayı da gezdikten sonra bizi Galata Kulesi’ne götürdüler. Asansörle bile çıkması uzun süren kule, gezdiğimiz yerler arasında en beğendiklerimden biriydi. Üç yüz altmış dereceyle her tarafı gören kule, çok muhteşem bir yerdi. Akşam da Galata Köprüsü'ne gidip balık yedik. Hemen altımızdan deniz, üstümüzden de arabalar geçmekteydi; burada hoş bir akşam yaşadık.
Ertesi gün, Büyük Ada’ya gittik. Buraya bayılmıştım. Her yer ağaçlık, hiç araba yok. Özellikle İstanbul’un trafiğinden sonra insanın üzerine bir rahatlık geliyor. Tüm adayı faytonla gezdirdiler. Güzel bir yemek yedikten sonra motorla geri döndük.
İstanbul’daki son gecemizde bizi Kız Kulesi’ne götürdüler. Ancak motorla geçilebilen ufak bir adacık. Tam da dolunayın olduğu akşam. O akşamı hala unutamıyorum. Yemek de, gece de şahaneydi. Son gece için mükemmel bir seçimdi.
İstanbul’dan ayrılma vakti geldiğinde biraz hüzünlendim açıkçası. Burası o kadar ilginç bir yerdi ki benim için... Gezilecek yeri bitmek bilmeyen, doğal, yapay güzelliklerle dolu bu muazzam şehrin kıymetini, halkı umarım bilir.
Muhammed Said Atasayar