Gunlugume Hosgeldiniz..

Bes yasimdan beri gunluk tutuyorum. Bu blog oburlerinden ayri olarak sadece ic dunyami aktardigim bir gunluk degil, ayni zamanda kizim Eda ve esim Volkan'la olan hayatimdan da alintilari iceriyor. Buraya yazma amacim ilerde unutulmamasini diledigim acizane hayatimin bazi kesimlerinin kayida gecmesidir.


3 May 2010

Oturma Odasi Raconlari..

Gecen gun kiz kardesim Seda birsey hatirlatti cocuklugumuza dair ve o gunden beri ben eski cocukluk  gunlerimizi dusunup duruyorum surekli. Yazi yazmak icin blogumu actigimda da o gunlerimizi yazmaktan baska birseyde gelmedi aklima.
Orta okul ve lise yillarinda, yaz tatillerimiz sorumsuz, sikintisiz, telassiz gecerdi..Seda'nin bana hatirlattigi sey ise oturma odasinda gecirdigimiz saatlerimizdi..
Evin guney cephesine bakan oturma odamiz oldukca kucuk ama annemin gayretleriyle pek duzenli ve sevimli bir odaydi.Alt kat komsumuz Ferdane Teyzenin soyledigine gore eskiden penceresinden denizi cok rahat gorurmus. Simdilerde ise degil denizi gormek, hemen onundeki apartmanin uzerinde bulundugu Tellikavak caddesini bile gormeniz zor. Yerleri parkeydi,birde balkonu vardi odanin. On yil boyunca koltuk ve televizyonlarin yeri hic degismemesine ragmen, belki onlarca kere koltuk, koltuk yuzu, hali,perde, sehpa ve sandalye degisimine ugradi..Duvarda annemin pazardan aldigi, o zamanlar pek bir yaygin olan sagdan veya soldan bakinca farkli renklerde gorunen ev, bahce, irmak desenli resimler asiliydi. Simdi olsa annem onlari tuvalete bile asmaz heralde. Televizyon sehpasinin hemen yaninda yillarca orada durmasina ragmen bir kere bile elimizi surmedigimiz bilgisayar dururdu. O zamanlar tahmin bile etmezdim bir gun gelipte bilgisayarla yatip bilgisayarla kalkacagimizi, o odada ic ice yasadigim aile fertlerimle baglantimi artik o bilgisayar denilen alet ile kuracagimi..
Kiz kardeslerim Seda, Zeynep ve ben, o malum oturma odasinda  televizyon izleyerek gecirirdik butun yazimizi. Nerdeyse sabahtan aksama kadar oturabilirdiktelevizyonun karsisinda .. Oyle annemin anlattigi cocukluk anilarinda oldugu gibi sokakta oynamadik biz hic, bir kere bile celik comak oynamadan buyuyen yeni nesil apartman cocuklariydik cunku..Buyuklerin anlattiklarindan duydugumuz kadariyla sadece adlarini bilip, bir kere bile oynamadigimiz bir dizi oyun var hafizamizda . Bizden onceki nesillerin sokakta gecen, tadina doyamadiklari cocukluklarini ,biz dort duvar arasinda gecirmis olmamiza ragmen bugun donup o gunleri hasretle yaad edebiliyorsak, bu cocuklugun buyusune bagli olan bir durum olmali..
Sabahlari hic kacirmadigimiz sabah programlari vardi. Ozel kanallarin acildigi ilk yillardi ve biz sabah erkenden kalkip kanal 6'da Jale diye sirin bir hatunun sundugu sabah programini izlemekten cok zevk duyardik. Daha sonraki yillar o program bitti ve star'da sabah sekerleri basladi. Murat ve Sebnem ikilisi sunuyordu. Cok sayida gelen fakslar, meshur konuklar, Murat'in bir numarali bakisi, iki numarali bakisi, girgir samata..Cocukluk iste diyecegim ama degil iste..O zamanlar Turkiyesi demek daha dogru olur sanirim..Daha sonralari kablolu yayina baglandik ve bir numarali kanalimiz Discovery channel'di artik, o kadarda basit cocuklar degildik. Ogrenmeyi, arastirmayi hep sevmisizdir, ucumuzde.. Oglene dogru romantik yabanci filimleri izlemekten muthis zevk alirdik. Dedim ya ergenlik caglarimizdi, kanimiz deliydi, askta o deli akan kanin tek durdurucusuydu. Bir zamanlarda Turk filimlerine takilmistik epeyce ve siyah beyaz yesil cam filimleriyle duygulaniyorduk..Sadri Alisik, Belgin Doruk, Hulya Kocyigit, Tarik Akan'lari her nekadar sinemada izlemek icin cok gec dogmus olsakta, televizyonda izleyerek de epeyce zevkini cikardik.
O  bol gunes alan, penceresinden  karsi ki apartmanda Cingene adli kopegi olan bir ailenin  yatak odalarini seyreden bu kucuk oturma odasinin, tabiri caizse bir raconu vardi. Ucumuzde bu racona istisnasiz harfiyyen uyardik.
Bir numarali racon televizyon izlerken oturus sekliydi..Nasil miydi? Koltuga gum diye atardik kendimizi, hizli bir atakla ayaklarimizi tepeye, kafamizi asagi tarafa indirir, dalda asili maymun edasi takinirdik, o sekilde dakikalarca televizyon seyreder muhabbet ederdik.
Ikinci racon elma yemekti. Elma mi? Evet. Ucumuzunde en zevk alarak yedigi abur cubur elma idi. Istahimiz dogdugumuzdan beri hic kapanmamis da, en acik oldugu donemlerde o zamanlarimizdi. Annem kazanlarla yemek pisirsede yetmezdi, pasta corek kapanin agzinda kalirdi, diger adini saymadigim meyveler girla giderdi, arti birde ustune aburcubur olarak haftada mubalagasiz on bes kilodan fazla elma yerdik. Yalniz oyle her elmayi da yemezdik. Elmamiz illeki golden cinsi olmaliydi. Isirinca cat diye ses cikarmali, suyu siril siril akarken huuuup diye icimize cekebilmeliydik.
Elma yemenin de bir raconu vardi. Elmayi yedigimiz zaman arta kalan sadece cekirdekleri ve birde sapi olmaliydi. Babamin tabiriyle essegin pancar yedigi gibi yerdik elmayi.  Tecrubeyle sabit ki golden elmada en az sekiz, en fazla onbes cekirdek bulunur. Daha azini ve daha fazlasini saymadim omru hayatimda. E bu cekirdekler ve sapini atmak icin kalkip mutfaktaki cop kutusuna tesrif etmezdik biz. Onun da bir raconu vardi. Aslinda pekde pasakli olmayan biz nedense cekirdekleri koltugun arkasina atmak gibi bir gaflette bulurduk. Daha sonralari annemin kopardigi kiyametlerden nasil oldu ise korktuk her halde, cekirdek tablasi olarak cicek diplerini kullanmaya basladik.
Annem gunduzleri oturma odasina gelmeyi pek tercih etmezdi. Dusunun ki uc tane genc kiz, uc ayri koseye yerlesmis, kafalar asagida ayaklar yukarda cart cart cart diye elma yiyor. Hele birde aksam uzeriyse ve Ferhunde Hanimlar baslamissa, Ferhunde hanim, Suzi, Nermin, Behzat, Nevzat hepsi bir agizdan bagiriyorsa degmeyin annemin basinda ki kazanin gonglamasina.. "Ay yedi delilerin yanina vardim saniyorum kendimi bu odaya girince beeeen" diye hayiflanirdi.
Yeri gelmisken soyliyeyim, bu odanin bir baska raconu da, anne ve baba sinirlenip bagirmaya baslayinca gulme krizine girilmesiydi. Biz gulmemizi tutamayiz, birbirimizin gozune bakip kahkaya tufanina tutuldukca annem ozellikle daha da sinirlenir. Bulasici bir hastalik gibi bulasan esnemenin yaninda kahkahayada pek  dayanamaz ya insan oglu, annemde calmadan oynamis zaten, en sinirli aninda bile biz kahkaya attikca, puuuufff diye gulmelerimizi patlattikca o da krize girerdi, soluk aldigi aralarda da "kizim vallaha bak sinirden guluyorum, cok sinirliyim haaaa" diyede hatirlatmayi ihmal etmezdi. Kahkaya atmak icin illeki annem veya babamin sinirlenmesini beklemezdik, bazende "gelin kizlar hice gulek" deyip gulerdik here hice..
Raconlardan sonuncusuda "kumanda sirasi"dir ki akillara ziyan bir icaddir aramizda ki iliskiyi kurtarmak icin. Zira "o kanali ac, o dursun, bunu gec, suna geri gel, dur dur dur" bagirtilarinin onunu kesmeye fevkalade yarayan bu bulusumuz soyle. Her gun kumandanin sahibi birimiz oluyorduk. Yani o kisi o gunun agasi gibi oluyordu. O nereyi acarsa o izlenirdi. Kanallari o degistirirdi, o gezerdi, zaping yapardi..Otekilerin sesi cikmazdi. Ilk yillar bu sira sadece Seda ve benim aramda donerdi. Daha sonralari Zeynep'in buyumesiyle isyan ruhuda kabardi ve siraya kendide katilir oldu. Isyan seklide komikti ha..Odaya girince sira kiminse kumanda yi o alir ya, bir girerdik Zeynep vermez kumandayi.."Ya hep sira sizde oluyor ya, bugunde bende banane.." . Bu sira kapmalar cogalinca onuda aldik aramiza.
Bu siraya hic katmadigimiz biri daha varki, sira kendisine gelemeden biz o evden tasindik ve bir daha da hic bir araya gelemedik kumanda sirasi yapacak kadar. En kucuk kardesimiz, kazan dibimiz, tekne kazintimiz kucuk Saidimiz. Butun bu anlattiklarim olup biterken, oda aramizda bir onun kucaginda bir benim kucagimda dolasir durur, opucuklere bogulur, sevgi yagmurundan pek bir hoslanir, akilli akilli laflar eder, bizi eglendirirdi. Oyle kucuk deyipte gecmeyin, Said'inde kendine gore raconlari vardi. Cizgi film izlemezdi, haber ve tartisma programlarindan pek bi haz ederdi. Annem bize kizinca "annecim ben cok akilliyim, kizlarin cok deli di mi? " diye anneme sokulup onu sakinlestirdi. Birde vucudunu bolumlere ayirmisti, her bir parcasini ayri bir kisiye taksim etmisti. Her istediginde her istedigin yerini opemezdin, sana nere ayrilmissa sadece orayi opebilirdin. En guzel yerlerini annem babam ve Seda arasinda pay etmisti, Zeynep ve bana da kala kala gotu, sirti, kulagi gibi pekte rabet gormeyen yerleri kalmisti. " Yanagimdan opmeeeee, ora Seda ablamin yaaaaaaaaaa" bagirtilarina ragmen yinede daliverirdik yanaklarina gidigina gobegine..
Oylece zaman geciverdi, biz buyuduk. Kanatlanip ucuverdik yuvadan, once yatili yurtlara sonra da apayri memleketlere..Bir bakmisiz ki ayri ayri yeni yuvalar kurmusuz, ayri diyarlarda. Zeynep haric, o hala yuvada..Bulamadi kendine Nevzat'in doktor nisanlisi Selcuk (Tamer Karadagli) gibi birini. Bu arada Zeynep Nevzat olunca bende otomatik olarak Deli Nermin oluyorum ama olsun, o  gunleride Deli Nermin gibi birinden baskasi kaleme almazdi. O gunlerimiz hep tatli bir hatira olarak kaldi ucumuzunde hafizasinda..
Dedim ya o gunler kaygisiz, tasasiz, sikintisiz, sorumluluktan uzak gunlerdi..Tadida ordaydi o gunlerin..Birde hep beraberdik, yanyanaydik..Dunyanin obur ucuna gidip hasret kalacagimiz aklimizin ucuna bile gelmezdi o zamanlar..

No comments:

Post a Comment