Gunlugume Hosgeldiniz..

Bes yasimdan beri gunluk tutuyorum. Bu blog oburlerinden ayri olarak sadece ic dunyami aktardigim bir gunluk degil, ayni zamanda kizim Eda ve esim Volkan'la olan hayatimdan da alintilari iceriyor. Buraya yazma amacim ilerde unutulmamasini diledigim acizane hayatimin bazi kesimlerinin kayida gecmesidir.


9 May 2010

Anne

Anne, annem..
Hep gurur duydum omur boyu senin benim annem olmandan, hep hava atma sebebim oldun. Genctin, guzeldin, egitimli ve estetige onem veren bir anneydin. Bunlarin yaninda bize deger veren, onemseyen, hayatinda on sirayi evlatlarina veren bir anneydin. Ama butun bunlarin yaninda asil seninle gurur duymamin sebebi sana olan sevgim ve hayranligim idi..Her ne kadar kendimi annanemlerin ailesinden gorsemde cocuklugum boyunca, hep seni, babami ve kardeslerimi kendimden ayirsamda siz diye..Senin ayricaligin vardi iste su nacizane gonlumde, annemdin iste ya en nihayetinde, canim annem..
Ama anne olarakta biraz garibsin, bunu burda soylemeden edemeyecegim.  Cevrende gordugun anneler gibi olmak istemiyorsun hic..Bu farkli olmak icin degil aman ha yanlis anlasilmasin, zira sen onlarin evlatlarina yaptigi yanlis davranislardan ders alip, kendi evlatlarina yapmaktan sakiniyorsun.  Ne kadar ozen gosteriyorsun, evlatlarini sikmamak icin..Ne kadar taktire sayan bir sey bu bir bilsen, kendinden feragat etmek, o ozeni ve inceligi dusunmek. Sana bir sir vereyim mi. Oyle de makbule gecmiyorsun ki. Hemen kizma, kotu hissetme kendini anosum..Hata senden degil, hata dunyanin duzeninde..Oyle kurulmus duzen. Evlat sevmiyor, dusunmuyor anasini, anasi onu dusundugu kadar. Dusunuyorum da bazen ayni seyler Eda ile benimde aramda olacak, bu Allah'in emri biliyorum.. Eda hic bir zaman benim onu sevdigim kadar beni sevmeyecek..Evet seni coook seviyorum, ama su anneler gununde biraz acayip olacak ama durustluk adina sunu soylemeliyim ki, ben seni Eda'yi sevdigim kadar sevmiyorum. Bu elimde degil, sen hep soylersin ya "oyle programlamis bizi programlayan".
Anosum ya..
Hani benim su deli zamanlarimda, beraber sarkilar soylerdik hatirliyor musun. Ne zevk alirdim senin yanimda olmandan bir bilsen.. Hani bazen salonda koltuga oturup aglama krizlerine girerdim. Ne guzel yatistirirdin beni.. Senin sayende ne guzel anilarim var ergenlik cagindan kalma. Sirf yanimda oldugunu bildigim icin, aglamaktan bile zevk alirdim.
Ama kizdigim yanlarinda cok, hemde bir kamyon dolusu..Mesela hic unutmadigim birini soyleyeyim sana..Hani su sarki sozlerini yazdigim kocaman ajandam vardi..Nerde o simdi ha,soyle bana. Neye dayanarak attin onu.." Evde herseye yer bulduk ta bir o kaldi " diyeceksin hemen. Ne istedin benim o kadar emek verdigim, icine ruhumu naksettigim defterimden.
Birde orta okula giderken var oyle bir mevzu . Sinifta arkadaslarim hep sacimin arkasinda ki kuyruga bakarlardi, hoslarina giderdi, benimde hosuma giderdi onlarin hosuna gitmek..Modaydi o zamanlar guzel geliyordu.  Sonra seninle kuafore gittik, adet oldugu uzere yine kut kestiriyoruz saclarimi. Allah askina soyle bana o kuafore arkamdan gizlice kes diye isaret etmenin sebebi neydi .Sanki gormedim ben seni. .Hadi bunada bul bir bahane..Yavhu neyine zarar veriyor benim sacimin arkasinda ki zaten kirpa kirpa kucucuk kalmis bir kuyruk.
Destirme benim derdimi simdi. Bunlar boyle uzar, say say bitmez. Ben en iyisi guzel yanlarina geciyim tekrar.
Hani daha cok kucuktuk, okula bile gitmiyorduk. Bir bahar gunuydu, disarda yagmur yagiyordu. Biz oturma odasinin penceresinden disariyi seyrediyorduk. Kisin gelmeye baslamasinin verdigi tatli bir koku vardi havada..Gok gurluyor, simsek cakiyordu disarida .Bizim bir dolu sorularimiza tek tek cevaplar veriyordun, bir taraftanda disardaki yagmuru seyrederken..Her seyi ne kadar bilimsel anlattiysan, ben mevzuyu anlamaktan cok hayal etmisim galiba..Bu sebeptendir ki cok uzunca bir sure, simsek cakacagi zaman Allah gokyuzunun fisini pirize takiyor,oyle simsek cakiyor sanardim. Yagmuruda, gokyuzunde bir elek var, Allah o elegin uzerine su dokuyor, oylece yagmur damlalar seklinde yere dusuyor sanirdim.  O gunun kokusu hala burnumda biliyor musun?
Sonra birde Istanbul'da sokak sokak yuruyuse cikardik hatirlar misin. Ben ilkokulu yeni bitirmistim daha. Evde canimiz sikilir yuruyuse cikardik. Hic gormedigimiz sokaklara girer, aralarda ordan oraya gider, yoruldugumuz yerde de geri donerdik. Giderken onde sen giderdin. Anne ordek ve civcivleri gibi bizde  arkana dizilirdik. Geri donerkende Seda one gecerdi. O yuvarlak surati, kisa kesilmis saclariyla, saga sola akilli akilli baka baka, bizi eve getirirdi. Erenkoy sokaklari ne guzel kokardi seninle..
Ben orta okuldayken bir ara kilo almaya baslamistinda birde pijama almistin kendine Erenkoy pazarindan. Hani su kabandan daha kalin, pelus gri renkli pijamalarin..Sen evi supururken ki edan o pijamalarin icinde icimizi gidiklardi da arkana hep bir kagit ilistiri verirdik. Iste o sebeptendir bizim filleri cok sevisimiz.
Yazlari karpuzu ikiye yarip, hic dilimlemeden kasikla yerdin ya.

5 May 2010

Eda yedi bucuk aylik..

Sabah huzurlu bir gune uyanmak ne buyuk bir nimet. Hayatta hic telasim olmasa benim, hic kosusturmasam diyorum..Her insanin dilegi bu olsa gerek.
Yaklasik bir bucuk haftadir, sabah uyaninca Eda hanimi oyun kosesine oturtuyorum ve uykusu gelip karni acikana dek orda oyun oynuyor. Uzanamadigi bir oyuncaga uzanmaya calisirken devriliveriyor. Ilk onceleri duser dusmez aglamaya basliyordu, simdilerde ise once mucadele ediyor, yattigi yerde bir oyun yapiyor kendine, ancak ordan usaninca cagiriyor beni. Ve bu mucadele suresi her gecen gun dahada uzuyor. Dun aksam Volkan'la oturduk sevgili dizimiz Genis Aile'nin son bolumunu izlerken internetten, Eda'da oyununu oynuyordu yanimizda. Birden dustu, ters cevrilidi hamam bocegi gibi, yuzun koyu serildi yere, orda basladi oynamaya. Sonrada kollarindan destek alarak arka arka kaymaya basladi karnin ve dizlerinin ustunde..Bu hareketi ilk defa gozlerimizin onunde yapti. Babasiyla birlikte cok mutlu olduk. Seyretmesi oyle zevk verdi ki, daha dun elimize dogan minnacik sey, simdi surunme mucadeleleri veriyordu.
Uzunca bir duraklama doneminin ardindan, bu hafta muthis bir mertebe kaydetti. Artik iletisimi cok daha guclu, bize direk tepki veren, cikardigimiz sesleri taklit eden, hafizasinda 5 den fazla sarki bulunan bir bebek. En sevdigi sarki Baris Manco'nun Arkadasim Essek sarkisi. Ben daha " Kac yil oldu saymadiiim" diye baslarken o kollarini cirpmaya basliyor. Ikinci favori sarkisida Ali Babanin Ciftligi. Sag elimde bes parmak sarkisini soylerkende kollarini havaya kaldirip kaldirip indiriyor, ayni benim yaptigim hareketleri taklit ediyor.
Yemek yeme duzenimiz de yavas yavas oturuyor. Sabah kalkar kalkmaz kahvaltimizi yapiyoruz, oglen uykusundan uyaninca yiyoruz, birde ikindi uzeri aparatif yiyoruz, sonrada gece yatarken yiyoruz. Ona cesitli besin degeri yuksek corbalar yapip duruyorum. Ilk onceler epeyce sikinti cektim. Yaptiklarimin kimisini begenmedi, kimini yaktim, kimini ben begenmedim, kimi cok geldi, kimi yetmedi, bazilarina zor alisti derken artik ben onun zevk ve isteklerine oda benim yemek tarzima alisiyor. Artik bulasik yikarken epeyce minik kaselerden, cezvelerden, kucuk mama kasiklarindan dier bulasiklara sira gelmiyor nerdeyse mutfakta..
Eger yemek yemek istemiyorsa kesinlikle agzini acmiyor. Ne kadar guldururseniz guldurun, en sevdigi hareketi yapsanizda, en sevdigi ses olan " baaaak bak bak bak " diye tavuk sesi cikarsanizda, gulerken bile agzi kapali guluyor, kahkahasini bile agzi kapali atiyor.
En sevdigim hareketlerinden bir tanesi gozunuzun icine bakip, kozlerini kisip kkkkiiiiihhh diye bir ses cikarmasi. Bu onun sevgi bakisi oluyor. Bunu internetten annemlere bile yapiyor. Poposunu acipta gidiklayinca muthis zevkli bir kahkaha atiyor, tikirtikir gulmeye basliyor.
Oyle saniyorum ki Eda'ya ayrica beden dili ogretmeme luzum kalmayacak konusmaya baslamadan once, cunku o kendi dilini kendi yapmaya basladi bile..Karni aciktigi vakit  agazini sapirdatiyor, emmesini bitirip yalanci memeyi istedigi zaman agizini kocaman acip hic ses bile cikarmadan agizini isaret ediyor.
Bundan sonraki gelismeleri merakla bekliyorum. Helede surunup evin icinde dolasacagi gunleri hayal ettikce icim icime sigmiyor. Sonra da kendime diyorum ki, bir gun gelece bu gunlerin kocaman bir mazi olacak kizin koocamaaan bir genc kiz olacak insallah diyorum. Insallah..

3 May 2010

Oturma Odasi Raconlari..

Gecen gun kiz kardesim Seda birsey hatirlatti cocuklugumuza dair ve o gunden beri ben eski cocukluk  gunlerimizi dusunup duruyorum surekli. Yazi yazmak icin blogumu actigimda da o gunlerimizi yazmaktan baska birseyde gelmedi aklima.
Orta okul ve lise yillarinda, yaz tatillerimiz sorumsuz, sikintisiz, telassiz gecerdi..Seda'nin bana hatirlattigi sey ise oturma odasinda gecirdigimiz saatlerimizdi..
Evin guney cephesine bakan oturma odamiz oldukca kucuk ama annemin gayretleriyle pek duzenli ve sevimli bir odaydi.Alt kat komsumuz Ferdane Teyzenin soyledigine gore eskiden penceresinden denizi cok rahat gorurmus. Simdilerde ise degil denizi gormek, hemen onundeki apartmanin uzerinde bulundugu Tellikavak caddesini bile gormeniz zor. Yerleri parkeydi,birde balkonu vardi odanin. On yil boyunca koltuk ve televizyonlarin yeri hic degismemesine ragmen, belki onlarca kere koltuk, koltuk yuzu, hali,perde, sehpa ve sandalye degisimine ugradi..Duvarda annemin pazardan aldigi, o zamanlar pek bir yaygin olan sagdan veya soldan bakinca farkli renklerde gorunen ev, bahce, irmak desenli resimler asiliydi. Simdi olsa annem onlari tuvalete bile asmaz heralde. Televizyon sehpasinin hemen yaninda yillarca orada durmasina ragmen bir kere bile elimizi surmedigimiz bilgisayar dururdu. O zamanlar tahmin bile etmezdim bir gun gelipte bilgisayarla yatip bilgisayarla kalkacagimizi, o odada ic ice yasadigim aile fertlerimle baglantimi artik o bilgisayar denilen alet ile kuracagimi..
Kiz kardeslerim Seda, Zeynep ve ben, o malum oturma odasinda  televizyon izleyerek gecirirdik butun yazimizi. Nerdeyse sabahtan aksama kadar oturabilirdiktelevizyonun karsisinda .. Oyle annemin anlattigi cocukluk anilarinda oldugu gibi sokakta oynamadik biz hic, bir kere bile celik comak oynamadan buyuyen yeni nesil apartman cocuklariydik cunku..Buyuklerin anlattiklarindan duydugumuz kadariyla sadece adlarini bilip, bir kere bile oynamadigimiz bir dizi oyun var hafizamizda . Bizden onceki nesillerin sokakta gecen, tadina doyamadiklari cocukluklarini ,biz dort duvar arasinda gecirmis olmamiza ragmen bugun donup o gunleri hasretle yaad edebiliyorsak, bu cocuklugun buyusune bagli olan bir durum olmali..
Sabahlari hic kacirmadigimiz sabah programlari vardi. Ozel kanallarin acildigi ilk yillardi ve biz sabah erkenden kalkip kanal 6'da Jale diye sirin bir hatunun sundugu sabah programini izlemekten cok zevk duyardik. Daha sonraki yillar o program bitti ve star'da sabah sekerleri basladi. Murat ve Sebnem ikilisi sunuyordu. Cok sayida gelen fakslar, meshur konuklar, Murat'in bir numarali bakisi, iki numarali bakisi, girgir samata..Cocukluk iste diyecegim ama degil iste..O zamanlar Turkiyesi demek daha dogru olur sanirim..Daha sonralari kablolu yayina baglandik ve bir numarali kanalimiz Discovery channel'di artik, o kadarda basit cocuklar degildik. Ogrenmeyi, arastirmayi hep sevmisizdir, ucumuzde.. Oglene dogru romantik yabanci filimleri izlemekten muthis zevk alirdik. Dedim ya ergenlik caglarimizdi, kanimiz deliydi, askta o deli akan kanin tek durdurucusuydu. Bir zamanlarda Turk filimlerine takilmistik epeyce ve siyah beyaz yesil cam filimleriyle duygulaniyorduk..Sadri Alisik, Belgin Doruk, Hulya Kocyigit, Tarik Akan'lari her nekadar sinemada izlemek icin cok gec dogmus olsakta, televizyonda izleyerek de epeyce zevkini cikardik.
O  bol gunes alan, penceresinden  karsi ki apartmanda Cingene adli kopegi olan bir ailenin  yatak odalarini seyreden bu kucuk oturma odasinin, tabiri caizse bir raconu vardi. Ucumuzde bu racona istisnasiz harfiyyen uyardik.
Bir numarali racon televizyon izlerken oturus sekliydi..Nasil miydi? Koltuga gum diye atardik kendimizi, hizli bir atakla ayaklarimizi tepeye, kafamizi asagi tarafa indirir, dalda asili maymun edasi takinirdik, o sekilde dakikalarca televizyon seyreder muhabbet ederdik.
Ikinci racon elma yemekti. Elma mi? Evet. Ucumuzunde en zevk alarak yedigi abur cubur elma idi. Istahimiz dogdugumuzdan beri hic kapanmamis da, en acik oldugu donemlerde o zamanlarimizdi. Annem kazanlarla yemek pisirsede yetmezdi, pasta corek kapanin agzinda kalirdi, diger adini saymadigim meyveler girla giderdi, arti birde ustune aburcubur olarak haftada mubalagasiz on bes kilodan fazla elma yerdik. Yalniz oyle her elmayi da yemezdik. Elmamiz illeki golden cinsi olmaliydi. Isirinca cat diye ses cikarmali, suyu siril siril akarken huuuup diye icimize cekebilmeliydik.
Elma yemenin de bir raconu vardi. Elmayi yedigimiz zaman arta kalan sadece cekirdekleri ve birde sapi olmaliydi. Babamin tabiriyle essegin pancar yedigi gibi yerdik elmayi.  Tecrubeyle sabit ki golden elmada en az sekiz, en fazla onbes cekirdek bulunur. Daha azini ve daha fazlasini saymadim omru hayatimda. E bu cekirdekler ve sapini atmak icin kalkip mutfaktaki cop kutusuna tesrif etmezdik biz. Onun da bir raconu vardi. Aslinda pekde pasakli olmayan biz nedense cekirdekleri koltugun arkasina atmak gibi bir gaflette bulurduk. Daha sonralari annemin kopardigi kiyametlerden nasil oldu ise korktuk her halde, cekirdek tablasi olarak cicek diplerini kullanmaya basladik.
Annem gunduzleri oturma odasina gelmeyi pek tercih etmezdi. Dusunun ki uc tane genc kiz, uc ayri koseye yerlesmis, kafalar asagida ayaklar yukarda cart cart cart diye elma yiyor. Hele birde aksam uzeriyse ve Ferhunde Hanimlar baslamissa, Ferhunde hanim, Suzi, Nermin, Behzat, Nevzat hepsi bir agizdan bagiriyorsa degmeyin annemin basinda ki kazanin gonglamasina.. "Ay yedi delilerin yanina vardim saniyorum kendimi bu odaya girince beeeen" diye hayiflanirdi.
Yeri gelmisken soyliyeyim, bu odanin bir baska raconu da, anne ve baba sinirlenip bagirmaya baslayinca gulme krizine girilmesiydi. Biz gulmemizi tutamayiz, birbirimizin gozune bakip kahkaya tufanina tutuldukca annem ozellikle daha da sinirlenir. Bulasici bir hastalik gibi bulasan esnemenin yaninda kahkahayada pek  dayanamaz ya insan oglu, annemde calmadan oynamis zaten, en sinirli aninda bile biz kahkaya attikca, puuuufff diye gulmelerimizi patlattikca o da krize girerdi, soluk aldigi aralarda da "kizim vallaha bak sinirden guluyorum, cok sinirliyim haaaa" diyede hatirlatmayi ihmal etmezdi. Kahkaya atmak icin illeki annem veya babamin sinirlenmesini beklemezdik, bazende "gelin kizlar hice gulek" deyip gulerdik here hice..
Raconlardan sonuncusuda "kumanda sirasi"dir ki akillara ziyan bir icaddir aramizda ki iliskiyi kurtarmak icin. Zira "o kanali ac, o dursun, bunu gec, suna geri gel, dur dur dur" bagirtilarinin onunu kesmeye fevkalade yarayan bu bulusumuz soyle. Her gun kumandanin sahibi birimiz oluyorduk. Yani o kisi o gunun agasi gibi oluyordu. O nereyi acarsa o izlenirdi. Kanallari o degistirirdi, o gezerdi, zaping yapardi..Otekilerin sesi cikmazdi. Ilk yillar bu sira sadece Seda ve benim aramda donerdi. Daha sonralari Zeynep'in buyumesiyle isyan ruhuda kabardi ve siraya kendide katilir oldu. Isyan seklide komikti ha..Odaya girince sira kiminse kumanda yi o alir ya, bir girerdik Zeynep vermez kumandayi.."Ya hep sira sizde oluyor ya, bugunde bende banane.." . Bu sira kapmalar cogalinca onuda aldik aramiza.
Bu siraya hic katmadigimiz biri daha varki, sira kendisine gelemeden biz o evden tasindik ve bir daha da hic bir araya gelemedik kumanda sirasi yapacak kadar. En kucuk kardesimiz, kazan dibimiz, tekne kazintimiz kucuk Saidimiz. Butun bu anlattiklarim olup biterken, oda aramizda bir onun kucaginda bir benim kucagimda dolasir durur, opucuklere bogulur, sevgi yagmurundan pek bir hoslanir, akilli akilli laflar eder, bizi eglendirirdi. Oyle kucuk deyipte gecmeyin, Said'inde kendine gore raconlari vardi. Cizgi film izlemezdi, haber ve tartisma programlarindan pek bi haz ederdi. Annem bize kizinca "annecim ben cok akilliyim, kizlarin cok deli di mi? " diye anneme sokulup onu sakinlestirdi. Birde vucudunu bolumlere ayirmisti, her bir parcasini ayri bir kisiye taksim etmisti. Her istediginde her istedigin yerini opemezdin, sana nere ayrilmissa sadece orayi opebilirdin. En guzel yerlerini annem babam ve Seda arasinda pay etmisti, Zeynep ve bana da kala kala gotu, sirti, kulagi gibi pekte rabet gormeyen yerleri kalmisti. " Yanagimdan opmeeeee, ora Seda ablamin yaaaaaaaaaa" bagirtilarina ragmen yinede daliverirdik yanaklarina gidigina gobegine..
Oylece zaman geciverdi, biz buyuduk. Kanatlanip ucuverdik yuvadan, once yatili yurtlara sonra da apayri memleketlere..Bir bakmisiz ki ayri ayri yeni yuvalar kurmusuz, ayri diyarlarda. Zeynep haric, o hala yuvada..Bulamadi kendine Nevzat'in doktor nisanlisi Selcuk (Tamer Karadagli) gibi birini. Bu arada Zeynep Nevzat olunca bende otomatik olarak Deli Nermin oluyorum ama olsun, o  gunleride Deli Nermin gibi birinden baskasi kaleme almazdi. O gunlerimiz hep tatli bir hatira olarak kaldi ucumuzunde hafizasinda..
Dedim ya o gunler kaygisiz, tasasiz, sikintisiz, sorumluluktan uzak gunlerdi..Tadida ordaydi o gunlerin..Birde hep beraberdik, yanyanaydik..Dunyanin obur ucuna gidip hasret kalacagimiz aklimizin ucuna bile gelmezdi o zamanlar..